26 Mart 2015 Perşembe

Motor hala sıcak. Fazla uzaklaşmış olamam.

Sabah uzaylıların Türkçe' ye benzer bir dil konuştuklarını öğrendiğimden beri bende devreler yandı. Beyin ayaklandı, kafamdan koşarak hızla uzaklaşmaya başladı.

Zaytung haberi gibi bu habere şaşırasım gelmedi, inanasım gitmedi. Aşk acısına benzeyen evreler yaşadım. İnkar ettim olamaz dedim önce. Sonra daha da fena bir evre başladı. Etrafımda aslında uzaylı olabilecek insanları süzmeye başladım. Sevdiklerimden sevmediklerime garip tezler yürüttüm. Nan bu burda bana böyle demişti kesin uzaylıymıştıysa demek şeklinde cümleler kurdum. Bu ruh hali beni ordan aldı oraya savurdu. Sonunda Adnan Oktar' ın kediciklerinin aslında uzaylı olduğuna kesin ikna olduktan sonra bir nebze huzur bulabildim. Ama hala tam rahat değilim. Beynim yeterince uzaklaştığında odadaki çiçekle yüzümü gözümü kamufle edip gizli gizli uzaylı avına çıkabilirim.

Şaka bir tarafa; ciddi ciddi uzaylı olabileceğini düşündüğüm insanlar yok değil gerçekten. Düşünsenize en yakın arkadaşınız aslında bir uzaylıymıştı, hatta sevgiliniz, kardeşiniz, enişteniz... Ama tabi bu varsayımlar uzaylıların neden konuşma ihtiyacında olduğunu sorgulamamı engellemiyor. Madem o kadar gelişmişler telepatiyle anlaşsalar ya?

Diğer taraftan baktığımda bütün bu varsayımlar beni tek bir sonuca götürüyor. Azeriler aslında uzaylı mı?! Tatas tas tatas

Yok yok korkmayın daha tam sıyırmadım. Üzerimden kocca bir perşembe geçti saçmalıyorum işte. Kendi yazdıklarımla eğlenip kendime gülüp geçiyorum.

Beynimi french press yapıp sallıyormuşum' a beş kalmışken siz de pek ciddiye almayın beni. Zira motor hala sıcak. Fazla uzaklaşmış olamam.

KK


24 Mart 2015 Salı

Kahvaltıdan Önce İnanılacak 6 İmkansız Şey


Günüm Salı gününün anlamsızlığına yakışır bir anlamsızlıkla başladı. Sabah gözlerimi açtığım dakikadan beri salı gününün anlamını bulmaya çalışıyorum. Hiçbir şey bulamayınca da, bugünü bir yazı yazarak anlamlandırmaya karar verdim. Yani peşinen söylüyorum bu yazıdan pek anlamlı şeyler beklemeyin.

Salı gününün anlamsızlığını yazı ile anlamlandırmaya karar verdikten sonra kahvaltıya kadar inanılacak 6 imkansız şey bulmam gerekti. Bu konuda da maalesef pek yol katettiğimi söyleyemeyeceğim.

Saatlerdir inanılacak 6 imkansız şey bulmak için düşünüyorum.

Yok yok yok.

Değil 6, 1 tane bile bulamadım. Halbuki sokakta top oynayan veletlerden birine sorsaydım şak diye en az beş tane imkansız şey sayardı. Onlar için kahvaltıya kadar 6 imkansız şey bulmak hiç zor olmasa gerek.

Ben 6 imkansız şey bulmaya çalışırken bir kaç saat daha geçti. Bulamadım belki ama en azından neden bulamadığımı buldum.

Artık yıldızları yakalayabileceğime, yunuslarla yüzebileceğime, tırtılların ayakkabı giydiklerine inanmıyorum. Edip Akbayram' ın adının Edi olmadığını öğrendiğimden beri inanılacak 6 imkansız şey bulmak imkansız benim için.

Bunun adına büyümek diyorlar. Yemediğin yemeklerin arkandan ağlamadığını farkettiğin gün, yoldan geçen çingene arabasının seni kaçırmak için gelmediğini anladığın gün, evcilik oynarken yapraklardan yaptığın yemeklerin gerçek olmadığını anladığın gün büyümüş oluyorsun. Bu tuzağa düşmeyen yok. Sen artık büyüdün diyorlar ve sen kurulmuş bebekler gibi büyük davranmaya başlıyorsun. İnanılacak şeyler ile inanılmaması gereken şeyler yine birileri tarafından belirtiliyor mutlaka. Böylece hayallerine ufak bir kanat ayarı yaptıktan sonra seni soktukları tuzağın içinde debelenip duruyorsun.

Düşünsene en son ne zaman imkansız bir şeye inandın? Komik bulunacağını umursamadan istediğin gibi saçmaladın?
"Bazen kahvaltıdan önce altı imkansız şeye inanırım. Bir, insanı küçültebilen bir iksir vardır. İki, insanı büyütebilen bir pasta vardır. Üç, hayvanlar konuşabilir. Dört, kediler yok olabilir. Beş, Harikalar Diyarı diye bir yer vardır. Altı, Jabberwocky'i öldürebilirim!" Alice Harikalar Dİyarında

Büyümek tuzaktır.

KK

20 Mart 2015 Cuma

Güneş bile aya tutulmuş, biz insanlar pek çok fani şeye tutulmuşuz çok mu!



Mesela; hırslarımıza, paraya; kimimiz aşka, kimimiz hastalığa; bazılarımız lükse, giyim kuşama; pek çoğumuz markalara... Ah tabi unutmamak lazım, elimiz ayağımız olan teknolojiye, bilgisayarlara, cep telefonlarımıza ve büyük çoğunlukla da egomuza kesinlikle tutulmuş durumdayız.

Ne demek istiyorum? Açıklayayım hemen: aslında çok yalnızsın örneğin ya da sakin bir hayatın var. Ama tutulduğun teknoloji sayesinde öyle bir hayat yaşıyor gibi görünüyorsun ki herkes senin çok gezdiğini, eğlenceden öldüğünü düşünüyor. Giydiğin marka şeyler "ne kadar" zengin olduğunu vurgularken içindeki gerçek seni, aynı ayın güneşi kapattığı gibi kapatıyor.

Geçen gün oturdum, gözlerimi düşündüm ve bu gözlerle fark ettiğim insan tutulmalarını... Çıplak gözle bakmayın derler ya; gözlük takmaya hiç ihtiyaç duymamışım, iyi halt etmişim. Böylece gözlerim yana yana fark ettim, tabi baştaki körlük sürecini saymazsak. Halbuki alaydım bi tane kaynak maskesi, sonuna kadar görürdüm görmem gerekenleri ilk seferde.

Şanslıyım ki o safhayı bir şekilde kör olmadan atlattım.

Artık baktığım insanlarda iki şey görüyorum: Bir: aslında olduklarını; iki: Tutulmalarını. Ve bu benim hiiiç umrumda değil. Bunu yazabilmek için neredeyse kör olmam gerekiyormuş. Olsun.

Bu yazının da ana fikri her evde bir kaynak maskesi olmalı olsun.

KK





14 Mart 2015 Cumartesi

Sen Böylesin, Ben Ben ve Siz ama Biz Biziz Okaaay?

Bugün tam 28 yaşımda, aslında 10 gün erken doğduğumu öğrendim.

Düşünsenize 10 gün daha bekleseydim aslında Yengeç burcuydum. Yengeç burcu olamadığımdan, yengeç burcunun getirdiği tüm güzellik-hoşlukları kaçırdım tabi. Onun yerine kararsız mı kararsız, çoğu zaman içindeki iki sesle baş edemeyen, kendi hızına ayak uydurmakta zorlanan bir İkizlerim. Ne yapalım? Adirana Lima da İkizler sonuçta. Ben de resimdeki gibi tek kaş değilim en azından. Şükretmek lazım.

Konu buraya aslında nereden geldi? Bir nevi kelebek etkisinden yola çıktım vardığım yer Adriana Lima.

Yine de pek çok kişiye göre şanslı sayılırım bugünkü çocukların doğum saatlerini bile seçemediklerini düşünürsek. Böylece ne oluyor, kendisi aslında akrep olmak isterken ailesi tutuyor onu aslanken doğuruyor. Al sana kimlik bunalımı. Sonra yok benim çocuğum bir garip, yok çok isyankar..

Vel hasılı kelam, insanın kendini sevmesi lazım. Annemden sabah aldığım "sen aslında 10 gün erken doğdun" havadisi pek bir mutlu etti beni. Doğum tarihimi kendim seçmişim. Tıpkı gideceğim okulu, evleneceğim adamı, yapacağım işi ve hayatımdaki pek çok önemli-önemsiz şeyi seçtiğim gibi.

İnsan bazen hayatta seçme şansı olduğunu unutuyor. Sürekli bir şeylerden şikayet edip duruyor. Yaptığı, yapmadığı ya da yapamadığı seçimlerin sonuçlarını hep başkalarına mal etmeye pek bir meyilli.

Halbuki her şey bu kadar basit aslında: Hanım kızımızın da söyleyemediği gibi "Sen Böylesin, Ben Ben ve Siz ama Biz Biziz Okaaay?". https://www.youtube.com/watch?v=i85DdbVSa8g

Saygılar,

KK


11 Mart 2015 Çarşamba

Baayan Bakar mısın?

Kadınlar Günü münasebeti ile bir şeyler yazmak istedim kaç gündür. Ama malum, zorla yazı yazılmıyor. Önce içinden bir iki kelime gelmesi lazım, sonra da ilham perilerini bekleyeceksin. Öyle mi, böyle mi derken günü bugün ettim. Pişman değilim. Zira herkesin aynı anda hakkında bir şeyler söylediği bir konuda, ben bir şeyler söylemesem hiçbir şey olmazdı.

Kadınlar günü bana göre dünyanın gelmiş geçmiş ve devam eden en büyük savaşını sembolize ediyor. Bu savaştan da sadece erkekleşebilen kadınlar galip çıkıyor. Erkekleşebilen kadınlardan kasıt: toplumun her kesiminde saygı görmeyi hakeden "Erkek gibi" araba süren kadınlar, "erkek gibi" her işini kendi halleden "Erkek Fatma" kadınlar.

Fazla söze gerek yok zaten her şey ortada. Bu erkek egemen toplumda, kendini ve yaradılıştan gelen haklarını korumak için, hayatın her alanında "erkek gibi" savaşmak zorunda kalan tüm kadınların günü kutlu olsun.

Yazar notu: belirtilen "erkek gibi" vurguları ağır ironi ve iğneleme içerir.

KK

7 Mart 2015 Cumartesi

Yalnızlık Psikolojiktir Öpülünce Geçer!

"Bu bloğu kendime bazı şeyleri hatırlatmak için açtım aslında. " demiştim bir önceki bloğumda. 

Hatırlamaya bu kadar erken ihtiyacım olacağını hiç düşünmemiştim! Bir tane yazı yazdım ya, artık bir sonraki kısmet diyordum içimden.

Bazı şeyler değişebiliyor hayatta, fazla takılmamak lazım. Ama yine de takıldığım bir şey var. Öpülünce geçer mi gerçekten? Peki bu öpülme hangi anlamda bir öpülme? Ya biri mecazi olarak öpse öpülse, o zaman da geçiyor mu? öhömm konuyu dağıtmayalım. Geçmez büyük ihtimal çünkü.

Asıl hata yalnızlığın öpülünce geçeceğine inanılmasıdır. Bu beklenti ile ihtiyaç duyup dudaklarınızı uzattığınız herkes sizi aslında sizin beklediğiniz şekilde değil, tam olarak mecazi anlamında öper çünkü. Hani şu Redd' in şarkısı var ya "Öperler"; aynen öyle. (Burada bu şarkıyı açıp dinliyoruz https://www.youtube.com/watch?v=uPEaixSedkw )

E ne yapacağız peki? Valla bana sorarsanız erken davranıp onlar sizi öpmeden siz onları öpün. Ancak o zaman üstünlük sizde olur, kafanız rahat eder. Yalnızlığı ne yapacağız derseniz, ona diyecek bir şeyim yok, zira o hep sizinle. Yalnızlığınız ile savaşmayın, öpüşün. Başkası ile öpüşeceğinize yalnızlığınızla öpüşün yoksa "bu kafayla sizi Beyoğlunda öperler"... Benden söylemesi.

KK




6 Mart 2015 Cuma

Ben Böyle Güzelim


Merhabalar,

20 yaşlarımın sonlarında, 30' uma merdiven dayamışken derin sorulara düştüm. Kendimi şaşırdım. Döndüm durdum. Ama cevaplar kimsede yoktu. Neden? Çünkü arayan bendim, aradığım yine ben. Neyse ki bazılarının tabiri ile "kafayı yemeden" bu kadarını çözebildim bu bilmecenin. Çözdüm de durdum, şöyle bir derin nefes alıp baktım hayata tekrar.

Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum. Sorularım hala bitmedi ama en azından pek çok insanın aksine benim derdim kendimle. Hem kim dedi ki zaten soru sormak kötü diye??

Bu bloğu kendime bazı şeyleri hatırlatmak için açtım aslında. Kendimi unuttuğumda, hayata kapıldığımda, sorularımın içinde kaybolduğumda burayı açıp bakacağım. Bakıp diyeceğim ki işte ben buyum.

Umarım yazdıklarımı okumaktan, benim yazarken aldığım kadar keyif alırsınız. Almazsanız da; ben böyle güzelim falan filaan...

KK